Bebekler Beklemez...
Saat 02:13… Çalan telefonla zıplıyorum yataktan… “Acil doğuma alınıyor eşim” diyen telaşlı bir baba adayı telefonun diğer ucundaki… Apar topar hazırlanıp makinemi kaptığım gibi fırlıyorum evden…Hava biraz serin mi ne? Gecenin ayazı tabi… Ama bebekler beklemez…
Hızlıca arabaya atlayıp düşüyorum yollara… İn cin top oynuyor o saatlerde… Aslında acelem olmasa geze geze gidesim var Ankara sokaklarını. Ama ne demiştim, evet, bebekler beklemez….
Normal doğum seyrinden hızlıca sezaryene dönen bir doğum yetişmeye çalıştığım… Hastanenin acil kapısından girip doğru ameliyathaneye… Ameliyathane kapısında baba adayı ve anneanne ile gözgöze geliyoruz, hüzünle karışık bir tebessüm var dudaklarında… Yetiştiniz di mi diyor anneanne, evet diyorum başımla, koşarak ameliyathane kapısına… Kapıya vuruyorum kimse yok, “Allah’ım yetişemeyecek miyim?” derken bir görevli yetişiyor imdadıma, hemen üstümü değiştirip bone ve maskemi de takarak ameliyathaneye giriyorum. Anlayışlı doktorum, merak etme diyor yetiştin biraz soluklan, anne adayımızın üstü örtülsün girelim içeri… Biraz rahatlıyorum, bir derin nefesle…
Bir güzel bebeğin ağlamasını duymak dünyalara bedel, dünyadaki en güzel ses sağlıklı bebeğin sesi.
Ameliyathanede anne adayımızın elini tutarken içimden neler geçiyor bir bilseniz, ama bana bakan sadece benden güç alan bir çift göze takılıp kalıyor benim de gözlerim, endişeli bakışlar yerini mutluluğa ve sevinç gözyaşlarına bırakıyor….
İlk kavuşmaları… Herkes için en özel en güzel… Her anı benim için de ayrı olan bu anları bir taraftan sulu gözlerle yakalamaya çalışırken, diğer taraftan yaşadıklarım ve kendi doğumlarım, hislerim aklıma geliyor, sonra evde sıcak yataklarında yatan güzel varlıklarım, çocuklarım…
Yarım saat kadar önce dışarda bana endişeyle bakan gözler bu sefer merakla bakıyor, torununa kavuşmuş anneanne saniyeler sonra soruyor, “Kızım da iyi mi İpek kızım?” Hemen kavuşmalarını gösteriyorum makinemden, taze anne ve yavrusunun mutluluğunu, gözleri dolu dolu, artık tutamıyor gözyaşlarını ve bana dünyanın en güzel duasını ediyor: “Allah razı olsun kızım, Allah sana da yaşatsın!”
Bir mutluluğa daha tanık olmanın sevinciyle ev dönüş yolu başlıyor… Ve eve varıyorum, saat sabah 05:48. Niye mi unutmuyorum, çünkü yazıyorum artık…
Saat 06:26… Daha yatalı bir saat bile olmadı. Bir telefon daha… “İpek hanımla mı görüşüyorum? “ “Evet benim buyrun”. Bu sefer tanımadığım bir numara. “Merhaba, bu saatte rahatsız ediyorum ama ,ben Ayşegül Hanım’ın kardeşiyim de 7-8 cm açılması oldu, gelin isterseniz…” Evet gelmeliyim, hem de koşarak… Daha sıcağa alışamadan ama kuzucuklarımın sıcacık yanaklarına birer öpücük kondurup, eşimin elini tutarak fısıldadım usulca: “Bir doğum daha var canım, sen bırakabilirsen iyi olur çocukları, ben yetişemeyebilirim…” “Tamam aşkım olur “der kısık bir ses, “İşin gücün rast gitsin…” İşte bu dünyada duyabileceğim en güzel ikinci duayı da aldım ve yola çıktım…
Sonra ne mi oldu, devamı gelecek yazıma …